Hoca Ahmet Yesevi'yi Tanıyalım

23.09.2014 18936

HOCA AHMET YESEVİ (1093 - 1156)

Hayatı:

10-02-2025

Ahmet Yesevi, Türklerin manevi hayatına asırlarca hükmeden, Türk halk sufilik geleneğinin kurucusu; Arslan Baba'dan teslim aldığı emaneti insanlara "Hikmet"leri aracılığıyla damla damla özümseten; kutsal emaneti Horasan Erenleriyle dünyanın dört bir bucağına ulaştıran; Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkısı olan "Pir-i Türkistan", büyük veli öncü şair...

Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı unvanını taşır. Türkistan'da yetişen büyük velilerdendir. Asıl adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Yesevîlik adı verilen tasavvufî akımının mimârı olan "Hazret-i Türkistan" nâmıyla da meşhur "Hâce Ahmed Yesevî" bir İslâm âlimidir.   Hicri 5. asrın ortalarında(1093) doğduğu tahmin edilmektedir. Çok küçük yaşta babasını, 7 yaşında da annesini kaybetmiştir. Yesi şehrinde ilim ve terbiye tahsil etmiştir. Bundan dolayı Yesevi nisbetiyle şöhret bulduğu kabul edilmiştir. Yesi´de önce Arslan Baba Hazretleri'nden ders aldı. Arslan Baba´nın vefatıyla Buhara´ya gitti. Orada Ehli Sünnet alimlerinden Yusuf Hamedani’ye bağlandı ve manevi ilimleri tahsil etti. İnsanlara doğru yolu göstermek için ondan icazet (diploma) aldı.   Buhara bu tarihlerde Karahanlıların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriydi. Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya gelip ilim tahsil ediyorlardı. Buhara´da güçlü bir Hanefi Fıkıh geleneği mevcuttu. Ahmed Yesevi Buhara´da bir müddet ders verdi. Daha sonra bu vazifeyi başkasına devredip Yesi´ye döndü ve burada talebe yetiştirmeye başladı. Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem dolaylarına yayıldı. Zamanının en büyük ve üstün evliyalarından oldu. Yesevi, zahiri ve batını bütün ilimlerde derin bir alimdir. Günün büyük bölümünü ibadet ve zikir ile geçirirdi. Geriye kalan zamanlarda talebelerine zahiri ve batını ilimleri öğretir, günün kısa bir bölümünde ise geçimini sağlamak üzere tahta kaşık ve kepçe yapıp bunları satardı. 

Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeriydi. Bu dergahlar aynı zamanda, tekke edebiyatının ilk temsil edildiği yerler olmuştur. Ahmed Yesevi, tekke edebiyatının ilk temsilcisidir. Bu vesileyle Anadolu’daki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine vesile olmuştur.

Ahi Evran, Hacı Bektaş, Mevlana, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi talebeler Anadolu’da, Yesevi’nin çizdiği yolda ilerlemişler ve Türk dilini, edebiyatını, kültürünü ve özellikle İslam dinini doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır. Yesevi’nin sade bir Türkçe ile halkın anlayacağı, sohbet tarzındaki Hikmet adlı şiirleri, Çin´den Marmara sahillerine kadar yayılıp, Türk milletine manevi ışık olmuştur. Ahmed Yesevi, Hicri 590 (1194) tarihinde Yesi şehrinde vefat etmiştir. Anlatılanlara göre Yesevî, altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusunda bir çilehane hazırlattı ve vefatına kadar burada ibadet ve riyazetle meşgul oldu, yaptırdığı bu hücrede yaşadığı ve 73 yaşında vefat ettiği rivayetler arasındadır.

Eserleri:

   -  Divan-ı hikmet             -     Risale der Adab-ı Tarikat                                               

   -   Fakr-name                  -      Risale der Makamat-ı Erba'in

  • Türbesi:

Hoca Ahmed Yesevî, miladî 1166 yılında vefat ettiğinde, içinde çilehanesinin de bulunduğu dergâhın 100 metre kadar uzağına defnedilmiş ve basit bir kabir - türbe yapılmıştı. Bu ilk türbe o civarda yaşayan Müslümanlar için kısa zamanda bir ziyaret mekânı olmuşsa de,çok geçmeden (XIII. yüzyılın başlarında) ortaya çıkan Moğol istilâsı ve bu istilânın yıkıcı etkileri bölgeyi olumsuz şekilde etkiledi. XIV. yüzyılın sonlarında Altınorda devletini yıkıp bu bölgeyi ele geçiren Emir Timur, Moğolistan hanının kızı Tükel Hanım’ı eş olarak seçip gelin alayını karşılamak üzere yola çıkmış, yolda Yesi şehrine uğrayıp Hoca Ahmed Yesevî’nin kabrini ziyaret etmişti. Bu Yesi ziyareti esnasında Timur’unrüyasında Ahmed Yesevî’yi gördüğü, kendisini zaferle müjdeleyen Yesevî’ye bir şükrâne olmak üzere, onun küçük türbesinin yerine büyük bir külliye inşa edilmesini emrettiği kaydedilir. Külliyenin yapımı için o dönemde Türkistan bölgesinin en meşhur mimarlarından olan Hoca Hüseyin Şîrâzî görevlendirilmişti.

İki kubbeli dikdörtgen bir yapı olan külliyede merkezî bölümün ortasında büyük bir kazan yer alır. Yedi metalin karışımından oluşan bu kazanın etrafında bazı dualar ve kazan ustası hakkında bilgiler vardır. Önceleri bu kazana hafif tatlandırılmış su koyularak Cuma namazlarından sonra ziyaretçilere ikram edildiği ve şifalı olduğuna inanıldığı ifade edilmektedir. Bu kazan 1934’te Stalin’in emriyle götürüldüğü bir sergiden geri getirilmeyerek St. Petersburg’daki Leningrad Hermitage müzesine konmuş, sonraları Kazakistan makamlarının gayreti ile 1989 yılında yeniden türbedeki yerini almıştır. Üzerinde büyük bir kubbe olan bu merkezî bölümün çevresinde mutfak (halımhâne), mescid, kütüphane, derviş odaları (halvethâne), su kuyusu odası (kudukhâne) gibi çeşitli maksatlarla planlanmış birçok bölüm vardır.